OHHH BEEE... DÜNYA VARMIŞ...
YILLAR SONRA DÖNDÜM EVİME...
Bu yazıyı yazarken Tindersticks in bu harika parçasını dinliyordum. Belki okurken siz de dinlemek isterseniz. Linkini şuraya bırakayım. Hani, belki dinlersiniz.
https://www.youtube.com/watch?v=q_M-4fprObc
Yıllardır ilgilenmediğim bir blog sayfasıydı bu..Hani ahşap evler vardır böyle ıssız yerlerde. İçeri adım atmaya korkarsın. Adımınla yerdeki ahşaplar kırılacak sen içine göçecekmişsin gibi. Öyleydi işte, benim bu blog sayfam. Ama aslında evimdi. İlk göz ağrımdı. Daha ilk nakış yaptığım zamanlarda yerleştirmiştim bu evi. Yeniden ev döşer gibi tek tek her bir gadget ı, her bir widget ı, her bir görseli kendim yapmıştım. Böyle süslü süslü butonları vardı. Üzerini çiçeklerle süslemiştim Adobe Illustrator de....
O zamanlar Adobe progamlarına da sarmıştım. Photoshopa giriyor, illustrator den çıkıyordum. Bloğu biraz adam etmiştim ki, baktım bazı şeyler HTML bilgisi gerektiriyor. Yapamadım bazı şeyleri istediğim gibi...
Özelders.com diye bir site vardı, hala var mı bilmiyorum.. Oradan bir hoca buldum kendime. İlla kendim yapıcam, ya.. Baktım, pırıl pırıl bir genç geldi, eve..Mehmet Boz hoca. Hemen bir iki saatte yaptık herşeyi. Ben söyledim. O yaptı.
O çalışırken gözüm parmaklarında. İlla ben de öğreneceğim, ya...Sonra dost olmuştuk onunla, arada çalıştığım yıllar da oldu ve o web sitesi işlerimizi yapmıştı.
Böyle pembiş pembiş Header lar, pembiş butonlar, bir süs bir süs, nakıştan kalma alışkanlıklarımla..
Belki arada uğrayanlarınız varsa hatırlayacaktır.
Bir iki yıl dost olduk bu blog sayfamla. Adını elizi koymuştum ama bir arkadaşım bu ismin haklarının alındığını söylemişti.. Ben de istemedim bu isimle yola devam etmek. Dedim ki, kendime, bu kez madem tadilat yapıyorum, en iyi isim kendi ismim.. Tadilatı yaparken de kendi ismimi koydum..
Sonra ben tekrar çalışmaya başladım. Kaldı tüm hayallerim. Yıllarca el süremedim. Halbuki yazmak ne kadar da iyi geliyordu. Aslında nakış da yapamıyordum. Kopmuştum.
Sonra çağ değişmeye başladı. İnstagram çıktı, youtube çıldırdı. Ayıp olmasın diye, ben de hesap açtım instagram da. 😅
Sonra bir de youtube maceram başladı. Daha zorlu bir süreç oldu. Çiz, işle, videoya çek, sonra videoyu editle, youtube a yükle.... Bir yıldan fazla bir süredir video çekmeyi, teknikleri öğrenmeyi, işin inceliklerini öğrenmeye çalıştım. Daha şimdilerde biraz biraz oldum galiba diyebiliyorum. Ama ne zormuş youtube..
Pek çok dostum diyor ki.. Yaa, ne uğraşıyorsun bu işlerle. Ama benim sorularım vardı, kendime.. Ben ne istiyorum? Ne yapmak istiyorum? Herşeyi öğrenmeye merakım benim sonum olacak..
Ben sadece öğrenmek istiyorum. Nakış öğrenmeyi, video editlemeyi, fotoğraf çekmeyi, bilgisayarda çizim yapmayı öğrenmek istiyorum.
Hatta dağcılık yapmayı, planörle uçmayı, seramik çalışmayı, dünyada hobi adına ne varsa hepsini yapmak istiyorum.
Bazen enformasyon yorgunluğu yaşıyorum. Gerekli, gereksiz her türlü bilgi zihnimde dolaşıp beni strese sokuyor. Kelebek gibi uçuşuyorum yapılacakların üzerinde.
Ve en kötüsü bunca yıldır öğrendiklerim ve zihnimdeki çekmecelerde üstüste biriktirdiklerim, birgün benimle birlikte yok olacaklar. Bu sebeple Elon Musk ı sonsuz destekliyorum ve insan zihnin bir çipe aktarılması projesinin müthiş olacağını düşünüyorum. 😇 Ne harika olabilir, düşünsenize.
elon musk ın çipi 😂 |
Hatta, yıllarca fotoğrafçılık yapmış birinin tüm birikimleri şuncacık bir çiple benim zihnime aktarılıyor ve ben çok da uğraşmadan harika bir fotoğrafçı olabiliyorum. Artık sonrasında, sadece bilgilerimin üstüne bilgi, tecrübelerimin üstüne tecrübe koymakla kalmayacak, sonsuz mükemmele giden yolda ilerleyebileceğim. Bunun hayali bile müthiş keyifli..
Bir de şöyle düşünün.. Nakışa dair ne varsa hepsi zihninize bir çiple aktarılıyor ve siz mükemmel nakışlar yapabiyorsunuz.
Evet, konu da, kafam da dağıldı...
Gelelim benim tadilata..
Cumartesi akşamüstü evde takılırken birden aklıma bu blog geldi. Hani, uzun zamandır ertelediğiniz bir iş vardır ve uzun süreceğini ,sizi yoracağını bilirsiniz de, bir türlü el atamaz, ertelersiniz.. öyle işte.. Aklıma sayfa geldikçe içim içimi yiyor.
İnsanlar diğer sosyal medyadan sayfaya misafir gelse, ortalık toz toprak...
Oturdum bilgisayarın karşısına.. Açtım, baktım, tam bir mezbelelik.. Html de sorunlar.
Pek çok link kaybolmuş. Berbat bir template/tema.. renkleri bile solmuş sayfanın.. 😂
Bazı gadget lar yok olmuş.. Bir de meydanı boş bulan Adsense, sayfayı tepeden tırnağa reklamlar doldurmuş. Kim gelip de bakıyorsa artık sayfaya.. Bağlantılar çalışmıyor.. Off... tam bir virane...
Hemen açtım blogger ın temalarını.. Gayet hoş temalar da varmış..Seçtim Soho template i.. Rengi siyah.. Nakışa uymaz diye düşündüm bir an..Ama ben de zaten hep siyah giymeme rağmen renkli biriyimdir.
Neden olmasın? Tema siyah ama içi renkli olacaktı. Bastım değiştir butonuna.. Bir anda sihirli değnek değmiş gibi bi hoşlukla doldu web.. Dünya aydınlandı, güzelleşti bir an.. 😂
Renkler de hoş ve uyumluydu. Ama her zamanki gibi pembe takıntım ağır bastı. Koşa koşa gittim renkleri özelleştirdim. Ayy bir de sade ve sakin bir tema... Karışık kuruşuk ne kadar gadget varsa hepsi kaldırdım. Bir temizlik, bir temizlik. Sapsade, dupduru bir yeni başlangıç olsun istedim.
Kayıtlara gittim. Eski yazılarımı ve paylaşımlarımı okudum. O günleri bir kez daha hissettim.
Osmanlı kalyonlarını altın nakışıyla işlediğim aklıma geldi. Bir de güzel şiirler kondurmuşum.. Bir daha hoşuma gittiler..
Ama en çok neyi farkettim?
Ben çok yol almışım nakışta.. Eski yaptıklarımın her birinde kusurlar buldum. Şimdi olsa böyle yapmazdım dedim.
Sonra düşündüm, kendime haksızlık etmeyeceğim.. aslında zihnimi çok besledim. Algıda seçicilik sınırlarımı zorlayarak dolandım sokaklarda ve internette..
Hala gülüyorum. Hatta, Yıldız Park ta dolaşırken bir gün, aşağıdaki kanalizasyon kapağını görmüştüm.. Üzerindeki çiçekler nakışı hatırlatmıştı. Niye şöyle 3 boyutlu üzümler yapmıyorum, diye düşünmüştüm. Fotoğrafı görünce beni anlayacaksınız. 😂
Şimdi ise evim tertemiz oldu. Şimdi yine içerisi nakışlarla dolacak.. Burada sevdiğim müzikler çalacaklar.. Yeni, güzel ve sevdiğim nakışlarımla.. Arada videolarım ses katacak..
Twitter da okumuştum; sesli kitap dinlemek, duş almak gibi, akıp gidiyor zihnimde, tat alamıyorum demişti, birisi...
Evet sanırım benim için de bloğun dışındaki her sosyal mecra da aynen böyle, ben tat alamıyorum.. Ben ben olamıyorum, kendimle başbaşa kalamıyorum.
Aslında burada yazmak ne kadar da iyi hissettiriyor.
Yine, yeni, yeniden...
Yorumlar